Tan Doğan: Yeni Bir Düşün / Felsefe Akımı - Veriselcilik
Tan Doğan
17 Ocak 1961’de İstanbul’da doğdu. Göztepe Pansiyonlu İlkokul, Haydarpaşa Lisesi, Kâzım İşmen Lisesi, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü (Sistematik Felsefe ve Mantık) ve Beykent Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsünde (İşletme Yönetimi Anabilim Dalı, Eğitim Yönetimi ve Denetimi Bilim Dalı) öğrenim aldı-verdi.
Düşün/felsefe, deneme, inceleme, irdeleme, araştırma yazıları ve ürünleri düşün/felsefe, psikoloji, yazın, ekin ve sanatla ilgili dergilerde yayımlandı/yayımlanmakta.
Yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli eğitim ve öğretim kurumlarında görev yapan Tan Doğan’ın ürünlerinin yayımlandığı dergilerden birkaçı: Kuram Kitap, Felsefe-Yazın, Us Atölyesi, Bilinç ve Eylem, Karizma, Özne Felsefe, Düşünbil, Öğretmen Dünyası, Aratos, Popüler Psikiyatri, Philosophia, Poetik’us, Düşün Yazıları, Türk Dili Dergisi...
“Oğlum”a ve “Yârim”e
‘herhep’ sevgimle
ve yürek borcumla...
Önsöz
“Yeryuvar”a/Dünya”ya “özgür istenç”le gelmediğimi anladığım zaman dilimi, “gençlik” yıllarıma denk düşer. “Yaşamalarım”la, “deneyimlerim”le, “okuma serüvenim”le “kendim”i, “yaşadığım çevre”yi ve “toplum”u, “yeryuvar toplumları ve ulusları”nı, dahası “evren”i “anlama çabası”nın içinde buldum kendimi. Söz konusu “bilgi” ve “birikim”le, “verili usum”u harmanladığımın ayırdına vardım. İlk önce “şiir”, “öykü”, “roman” okumalarım sürdü, sonra “davranışbilim”e/“psikoloji”ye ilgi duydum ve daha “derinlikli okumalar”a gereksinmemle, “düşün/felsefe” yolculuğuna çıktım. Bu doğrultuda “İstanbul Üniversitesi Sistematik Felsefe ve Mantık Bölümü”nde üniversite yaşantım başladı. Okulu tamamladığımda, “bilgi” ve “birikim”imi paylaşacağım ve paylaştıkça daha da öğrenip irdeleyeceğim “Felsefe Öğretmenliği”ne atıldım. Hem öğretmenliği hem de “yazma eylemi”mi -“duygu ve düşünceler”imi paylaşmak adına- sürdürdüm bunca yıl düşün/felsefe, sanat, yazın, psikoloji dergilerinde.
“Düşünmek” ve düşünülenlerin anlatılarak anlaşılması için anlıkta tasarlanan “kavram”lar ve kavramların “dil”le gösterimi olan “terim”ler aracılığıyla “yazmak”, bence “en insansal eylem”dir. “Düşünme”nin neliği içre/üzre düşündüm çokça zaman. “İnsan” olmanın “varlık nedeni”, usumu hep kurcaladı. Ardından hem “törebilimsel/ethik/ahlak”, hem “varlıkbilimsel/ontolojik” bağlamda derinliklerde buldum kendimi. “Bireysellik” olgusundan yola çıkarak “evrensel düşün”e uzandığımda, yaşım elliyi bulmuştu çoktan. “Kendimce düşünceler”i, “birikimsel yaşamım”ı paylaşırken, -ne yapsam da caymadığım/cayamadığım- “töz” üzerindeki düşünsel arayışım, “Veriselcilik” düşününe dayandı sonunda/şimdilerde.
“Veriselcilik” düşününü irdelemeye çalıştığım -yapısı/özü gereği “saltık eksik” olan- bu betik/kitap, “düşünerek yaşayanlar”a bir kapı, bir pencere, bir “düşün” ve “yaşam felsefesi”, “yeryuvar/dünya görüşü” olursa, emeklerimin/yaşamımın boşa gitmediği düşüncesini taşıyacağım...
Şimdi söz sırası sizde: “Düşünen okur”dan “düşünerek yaşayan birey”e yol alma isteği duyan “düşünce insanları”nda, hepinizde/herkeste...
Sunu
“Bir betik/kitap, yalnızca bir betik değildir”; bir “yola çıkış”, bir “yolculanış”tır -“yaşam” denen sınırlı zaman diliminde- hem “kendi”ne hem de “evren”e... Günlük yaşamın sorunlarının yanı sıra, “yaşamak sorunsalı”, belki de önemince değerli olan “en kapsamlı sorunsal” olarak durmakta karşımızda. Tüm siyasaların, düşüngülerin, düşünlerin; sanatın, yazının ve bilimin “ayrı alanlar” olarak soluk almalarının “aynı”lığını içeren “bütünselliğin özü” konumunda bu söz konusu sorunsal. Yüzyıllar boyu “insanlık serüveni”nce sorulan “ben kimim?”, “nereden gelip nereye gidiyorum?”, “ana/ilk/temel neden ne?”, “yaşamın ve yaşamamın anlamı ve değeri ne?”, “var olmak neyi karşılamakta?”, “evrenin varlığının anlamlılığı ne?”, “özgür istenç söz konusu mu?”, “insan seçilmiş ya da kendini seçmiş bir varlık mı?”, “evren, yeryuvar, doğa, dirimli-dirimsiz varlıklar bir yazgının mı, bir Tanrısallığın mı, bir raslantısallığın mı sonucu?”, “insan nedir?”, “ insana kalan ne?”, “her şey bir sanallık mı?”, “yaşanılan yeryuvar, gerçek yeryuvarın bir öykünmesi mi?”, “düşünüyor muyuz, düşündürtülüyor muyuz?”, “her şey bir oyun, biz de oyuncular mıyız?”, “evren verili bir alan mı?”, “insan sığ/sınırlı us varlığı mı?”, “saltık olan nedir?” benzeri sorular, bugün de sorulmakta, “düşünce akımları”/“düşünler/felsefeler”, söz konusu sorulara yanıt verdiğini dile getirmektedir. Her şeye karşın, “insan usu”nu “yaşamak sorunsalı” bağlamında tam olarak düze çıkaran, sıkıntıdan kurtaran, kaygısını gideren, erinç ve mut sağlayan açık-seçik bir “düşün/felsefe akımı” oluşturulmuş değil.
Bu bağlamda “Veriselcilik” düşününün/felsefesinin, söz konusu “sorunsal”a bir yanıt girişimi/çabası olacağı kanısındayım. “Düşün/felsefe tarihi”nde yer alan “düşün/felsefe akımları”nı ve “düşünürlerle yolculuğu sürdürmek”le vardığım imde, hiçbirini dışlamadan, ne var ki “yeni bir düşün/felsefe”le ve “yeni bir bakış görüngesi”yle “yaşamak sorunsalı”na -“İnsan Felsefesi” ve “Yaşam Felsefesi” bağlamında da- eğilmeye çabaladım. Yeni Bir Düşün/ Felsefe Akımı: “Veriselcilik” adını verdiğim betik, belki usunuzda gizlenen ya da dışlaştırmanıza karşın yanıt bulamadığınız “sorunsal”a, bir “düşün”le/“felsefe”yle yanıt olacak. Hiç değilse, “töz, evren, yeryuvar, doğa, insan” benzeri kavramlara, “düşün/felsefe penceresinden bakma eylemi” içine girecekseiniz ilk kez -belki de aradığınız “yaşam felsefesi”ni bulacaksınız- ya da başka yolculuklara çıkma olanağını sunacaksınız kendinize, yaşamınızca...
“Kendi kendimi araştırdım.”
Herakleitos
“Araştırma her şeyi kucaklar.”
Korinthos'lu Periandros
Giriş
Bu “zaman”a dek, yüzyılların imbiğinden süzülen nice düşün/felsefe yoldaşımız, yol arkadaşımız oldu “biz”e. Kimini anladık kimini anlayamadık, kimini yoksaydık kimini onadık, kimini yaşama geçirdik kimini ezip geçtik, kimini de okumadık/öğrenmedik bile “insan olma yolculuğumuz”da. “Sıradan yaşamlar” içinde “sıradanlaştık” çokça. “Düşüngüler”in ardına düştük, “siyasalar”ın yanında olduk, “dinler”in tininde gezindik, ne var ki, ne “kendi”mizi bulduk, ne “doğa”yla, “yeryuvar”la, “evren”le kucaklaştık, ne de “insan olmanın ayırdı”na varabildik. “Yanlış yaşamlar”la, “zamansız ölümler” gelgitinde debelenip durduk hep. “Kendimizle barışık” yaşayamadığımız denli, diğer türlerle de “uyum” içinde olamadık. “Tarihimiz”, “savaşın tarihi” diye kazındı ördüğümüz ve yıktığımız duvarlara. Aç bıraktır, kıyınç gösterdik, tenlerimizi ve tinlerimizi kemirdik, sayrılaştırdık, yoksullaştırdık ve yoksunlaştırdık birbirimizi. Ne “sevgi insan”ı olduk ne de “bilgi”, düşünün/felsefenin “anlam”ınca. “Eksik”liğimize sığındık “Tanrı” karşısında “yazgısal yaşamlar”ca. “Düşüngüler”e boyun büktük “egemen güçler”in “sığ çıkarlar”ınca. “Doğa”yı da kirlettik “insan doğamz”ı da “bencil”liğimizce. “İnsanın insana ettiği”nce “mutsuz”laştık ve “bir başka yeryuvar umudu”yla “son”umuzu bekler olduk “çaresiz!...”
Oysa, “güzel insanlık” ve “güzel bir yeryuvar” için “emek” verecek “güç”, “us ve “istenç” “giz”liydi “öz”ümüzde; “gereğince arama”dık. Her şeye “üstün gelme sayrılığı”mızda hem “kendi”mizi hem “doğa”yı hem “yeryuvar”ı hem de “evren”i azalttık. Ne “yaşama sevinci”miz kaldı ne de “evrensel barış” düşüncemiz. “Oyunlar” bulduk, oynadık, “avuntu” olsun diye. “Gerçeğin yüzü”ne bakamadık hiç; hep “kendi”mizden kaçtık, utancımızca...
Şimdi, “Yeni Bir Düşün/Felsefe” olarak, “Veriselcilik” çıktı karşınıza, “umut” diye, “erinç” diye, “barış” diye, “gerçek” diye ve “sevgi...” “Eksik saltık verisel sığ/sınırlı us”unuzca sarılmanız gereken bir düşün/felsefe olarak “veriselcilik” diyor ki, “gerçeğini anla” ve yürü “yol”unca/“yolcu”luğunca... Salt sen yoksun “evren”de “ey insan !”; “doğa”yı da, “yeryuvar”ı da, “evren”i de, “töz”ü de anımsa... Hiçbir alan “kendini seçme”di, bil. Hiçbir alan “saltık” değil, düşün. Hiçbir alan “tam” değil, anla. Hepsi “sen” gibi “eksik” ve “verisel”; kucaklaş onlarla. Değiş, dönüş, eytiş bu “yolculuk”ta. Ne denli anlarsan bu gerçeği, o denli “değer”lenir “yaşam”ın onlarla daha da. Ne denli anlarsan “onlar”ı, “onlar” da anlayacaklardır o denli “sen”i. Ne denli uzatırsan onlara ellerini, o denli uzatacalardır sana ellerini. Haydi başla “yolculanış”ına; her şey daha bitmedi.
Bu bağlamda “veriselcilik düşünü/felsefesi” “yeni”, yenileştiren, değiştiren, dönüştüren “eytişimsel”, “tözsel” ve “varlıkbilimsel” bir düşün/felsefe olarak dikilmekte karşınıza. “Us”unuzca, “anlak”ınızca, “anlık”ınızca “anlama zamanı” şimdi “o”nu. “Korkusuz”ca açtı “siz”e ve “evren”e yüreğini, “korkusuz”ca girin diye yüreğine...
“Bizi bütün betiklerin/kitapların ötesine bile götüremeyen kitap da nedir ki?” / Friedrich Wilhelm Nietzsche
Birinci Bölüm
a. “Veri”
(1) “Veri”den Yola Çıkarken...
(2) “Veri”yle İlintili / İlişkili Sözcükleri, Terimleri, Kavramları, Kuramları, Öğretileri Özce Tanımlarken...
(3) “Veri”yi Açımlarken...
b. “Verili”
(1) “Verili” Derken...
(2) “Verili”yi Açımlarken ya da “Veriselcilik Düşünü”ne / “Felsefesi”ne Yolculanırken...
a. “Veri”
(1) “Veri”den Yol Çıkarken...
“Veri” sözcüğü, -genelde- sözlüklerde, bir araştırmada, bir tartışmada, bir usavurmada/ uslamlamada/akıl yürütmede sonuca ulaşabilmek için gereken ilk bilgi; bir sanat ya da yazın yapıtında temel olan ana ilkeler; bir sorunsalda/problemde belirtilmiş olan, bilinen ve bilinmeyeni bulmaya yarayan şey; bilgisayarda, bilişimde olgu, kavram ya da komutların, iletişim, yorum ve işlem için elverişli biçimsel gösterimi diye tanımlanmakta. Özellikle “ilk bilgi” ve “ana ilke” dendikte, bir “çıkış imi”, bir “ilklik ipucu”, bir “başlangıç belirtisi” karşımıza çıkmakta.
Burada “veri”yle ilintili -ya da ilişkili- olan terimlerden, kavramlardan söz açmak kaçınılmaz görünmekte. “Edilgen”, “edilgi”, “edilgin”, “edilgin anlık”, “edim”, “edimli varlık”, “edimsel”, “edimsel anlık”, “edimselcilik”, “edimsel erk/erke”, “edinilmiş”, “edinilmiş anlak”, “edinme”, “etken”, “etkin”, “etkincilik sözcüklerini, terimlerini, kavramlarını, kuramlarını “özce tanımlamak”, önce “veri”, sonra “verili”, ardından da “verisel” kavramlarını “anlamak” için önkoşul. (Ludwig Wittgenstein'ın, “insan, ya anlamalı ya da ölmeli” sözüne karşın, “veriselcilik”, “insan, anlayarak 'daha anlamlı' yaşamalı” der.)
(2) “Veri”yle İlintili/İlişkili Sözcükleri, Terimleri, Kavramları, Kuramları, Öğretileri Özce Tanımlarken...
(a) “Edilgen”: Öznesi belli olmayan, dolaylı olan ya da sözde özneyle kullanılan, dilegetirdiği eylemden öznesi de etkilenmiş olan.
(b) “Edilgi”: Etkinin oluşturduğu değişiklik; bir etki sonucunda oluşan durum; dışarıdan gelerek, etkileyerek bir şeyde belli bir değişiklik oluşturan iş ya da bu işle ortaya çıkan durum/“Tutku”; -Descartes ve Spinoza'da- “duygulanım.”)
(c) “Edilgin”: Etkiye uğrayan, iş yürütemeyen, gidişe kendini kaptıran; devinimi ve etkisi olmayan; edilgiye tutum olarak açık olan; olayların yönünü ya da akışını etkileme, denetleme eğilimini göstermeyen, bu doğrultuda çabasız kalan; olayların gidişine kendini koyueren; bir etki sonunda değişikliğe uğrayan; bağımlı ve yetersiz olan/“Pasif.” (“Etkin”in karşıtı.) (“Gizemcilik”te içsel arayışı, kendine kapanmayı, dinginliği, içrekliği, Tanrı'ya gönülden yönelişi öngören tutum.)
(ç) “Edilgin anlık”: (“Anlık”: Duyudan ve istençten ayrı olarak var olan, uslamlama, usla kavrama, bilme, ölçme, yargılama, anlama gücü/“Zihin.” -“Anlak”: Anlama yetisi/“Zekâ.”) Bilgiyi dışarıdan alan ve bunu gene dış deneyler yoluyla edim konumuna getiren anlık.
(d) “Edim”: İçeriği olan amaçlı davranış; bir gücün etkinliği (Aristotales'te, “güç” terimine karşıt, “varlık” ve “gerçek”le anlamdaş olarak, “oluş” anlamında dile getirilmiştir. -Ayrıca, çeşitli güdülerden kaynaklanan ve “Tanrısal içeriği olan amaçlı davranış” anlamına da gelmektedir.)
(e) “Edimli varlık”: Güç konumunda olan, gerçekleşmemiş. (Aristotales'in verdiği karşılık/anlam, “göreli.” -Örneğin, kumaş yünlü kazağa göre “güç konumunda varlık”ken, ipliğe göre “edimli varlık”tır ya da “çiçek”, “meyve” için gücüllüktür, “gonca” içinse “edim.” -Ayrıca, “Skolâstikler”, “kendinde varlık”a “Tanrı” anlamını yüklemişlerdir.)
(f) “Edimsel”: Gerçekleşen, “güç” konumundan “edim” konumuna geçmiş olan. (Örneğin, “tohum”daki “gizli güç”, “buğday”da “gerçekleşmiş”tir.) (Algirdas Julien Greimas'a göre “bilme” ve “yapabilme”, “edimsel düzey”e karşılık gelir.)
(g) “Edimsel anlık”: Bilgiyi düzenleyen ve biçim veren anlık. (Aristotales, “edimsel anlık”ı “us”la anlamdaş kılmıştır.)
(ğ) “Edimselcilik”: Geçmişten örnek alarak bugünkü edimleri düzenleme eğilimi ya da geçmişi incelemek koşuluyla edinilen bilgiler doğrultusunda, bugünü açıklayan öğreti/ “Güncelcilik”/“Aktüalizm.” (Frédéric Rauh'un, geçmişin bugünü etkilediği oranda incelenmesi gerektiğini ileri sürdüğü törebilim öğretisi/“Konumculuk/Durumculuk/Hâlcilik.” Fichte'nin, varlığın -her hangi bir “töz”ü gerektirmeden- tüm edimsellik olduğunu ilerisürdüğü öğreti. Giovanni Gentile'in, gerçeğin, “tin”in/“ruh”un yaratıcı ediminde içkin (aşkın olmayan) olduğunu ileri süren edimselci öğreti/ “Yeni Düşüncecilik.”)
(h) “Edimsel erk/erke”: İşlevselleşen “erk” (yapabilma gücü), işe çevrilen “erke” (gerçekleşen ya da gerçekleştirebilecek güç.) (Örneğin, ateşlenmemiş baruttaki “gizli erke”nin, ateşlenince “edimsel erke” oluşu.)
(ı) “Edinilmiş”: Doğuştan, kalıtsal, içdürtüsel ve içgüdüsel olmayan, sonradan kazanılmış, bir uğraşının ürünü, edinilmiş olan. (Descartes'te “doğuştan düşünceler” -zorunlu, genel, “tümel”-, “yapma düşünceler” -“anlıksal”- ve “dıştan düşünceler” -“duyusal”/“edinilmiş düşünceler” olmak üzere, üç düşünce bölüğü/alanı söz konusudur.) (Charles Sanders Peirce'göre, kavranabilme olasılığı olan tek “düşünce”, “göstergeler”de yer alan “düşünce”dir. Ne var ki, kavranamayan “düşünce” söz konusu değildir. Bundan ötürür, tüm “düşünceler”, “göstergeler” içinde olmak zorundadır.)
(i) “Edinilmiş anlak”: “Edinme gücü” olarak, eğitim ve öğretimle geliştirilen “anlak”/“Edinilmiş zekâ.”
(j) “Edinme”: Kendine bir şeyi sağlama, iyelenme/sahip olma, kazanma/“Edinim.”
(k) “Etken”: Bir olayın, işin oluşmasına yol açan, oluşu etkileyen, etki yapan. (Aristotales'in ulamları/kategorileri arasında yer alan “etki” ve “edilgi”ye daynarak, “etken”i “kesen”, “etkilenen”i “kesilen” olarak örneklemek olası.)
(l) “Etkin”: Eylemde bulunan ya da etki yapabilen; işlevsel, devinimsel (“Edilgin”in karşıtı.)
(m) “Etkincilik”: Gerçeği eylemsel etkinlikte, işlevde gören öğreti/“Edimselcilik.” (“Etkincilik” bağlamında “gerçek.” (Rudolphe Christoph Eucken'e göre, bir us ürünü olmayıp, “sezgisel-tinsel-öğütsel güç” öğretisi olarak, Tanrı'dan edinilecek kılgısal/pratik bir yaşam ürünü, Rauh'a göre -törebilimsel bir kimlikle- yine “sezgi”dir. Bir başka “ülküselci/idealist” düşünür Maurice Blondel'e göreyse, istediğini yerine getirme gücündeki eksiklikten ötürü insan, ancak Tanrı isteği ve istenciyle/iradesiyle etkinci olabilir ve etkinliğini yerine getirebilir. “Özdekçi” düşünür Karl Heinrich Marx'ın “etkincilik” anlayışına göre, “kuram” ve “kılgı” karşılıklı bağımlılıkla etkinlik ve eylem içindedir ki, bu da hem “insan”ın hem de “doğa”nın değişmesi anlamına gelir. Bu bağlamdaki bir sözüyse şudur: “Düşünürler, yeryuvarı/dünyayı açıklamakla yetinmişlerdir, oysa yeryuvarı değiştirmek söz konusudur.”)
