
Nazlı Ayça Özkarahan: Okuma Alışkanlıkları - Ferhat Uludere
Ferhat Uludere, insan ruhunun dağınık ve karmaşık hâlinde altüst olmuş duyguları öyle güzel anlatır ki bir anda kendinizi insanlık tarihinin en büyük meselelerinden biriyle yüzleşirken bulursunuz. Mesela, ölümlü olmaya gücendiğinizi fark edersiniz. Uludere’yi okuyup da bir tür sarhoşluk yaşamamak bence imkânsız.
Yıllar önce ilk okuduğumda onu samimi ve içten bir yazar olarak tanımlamıştım. Tanıdıkça bu hissin ne kadar yerinde olduğunu daha iyi anladım. Mütevazı, çizgisinden şaşmayan, sanatı ve sanatçıyı büyütmek için çaba harcayan bir yazar. Müzik zevki de ayrı bir yazı konusu olabilir.
Okuma alışkanlıklarına verdiği cevapları okurken “dağınık okuma alışkanlığı” ifadesi bana çok iyi geldi. Bazen hayatta neyin yolunda gitmediğini tek bir cümle netleştirir ya... İşte bu ifade benim için tam olarak öyle oldu. Kütüphanemin karşısına geçip bayram tatili için birtakım planlar yaptım. Bakalım önümüzdeki günler neler gösterecek.
Bu hafta Ferhat Uludere’yle bir yazarın okur olma hâline; yani kitaplara sığınan, bazen onlardan uzaklaşan ama bir şekilde hep geri dönen o dağınık ama sahici alışkanlıklara doğru bir yolculuğa çıktık. Şimdi sizi, kendisiyle baş başa bırakıyorum.
Okumayı sevmenize vesile olan ilk kitap veya yazar kimdi? Bu kitap ya da yazarın üzerinizde nasıl bir etkisi oldu?
Bir kitap ismi söyleyemem, söylersem birçok kitaba haksızlık olacaktır. Çok erken yaşlarda okumaya başlasam da ergenlikle bir ara oldu. O dönemde müzik, özellikle heavy metal daha büyük bir yer tutmaya başlamıştı hayatımda. Edebiyat okumak yerine ağırlıklı olarak müzik dergileri ve müzik kitapları okuyordum. Yaşamı içinde insanın edebiyata ve kitaba ihtiyaç duymadığı zamanlar oluyor elbette. Gençliğimin ilk yıllarında karşılaştığım Lüleburgazlı fotoğraf sanatçısı Özcan Çeltikli kütüphaneden aldığı kitaplarla yeni bir alışkanlık kazandırdı bize, bize diyorum, çünkü birkaç arkadaştık. O hayatımıza etki etki ve okuma alışkanlığımızı yeniden kazandık. Her dönemin popüler kitapları vardı ve biraz popülerin dışında kalmaya çalışıyorduk.
Günlük yaşamınızda okuma alışkanlıklarınız nasıl bir yer tutuyor? Kendinize has bir okuma rutininiz var mı?
Okumak hayatımın önemli bir parçası ve bu yüzden de rutinler ya da törenler geliştirmedim. Uygun ışık olan her yerde okuyabilirim. Eskiden onu da aramazdım ama malum bir yaştan sonra eskisi gibi göremiyor insan.
Bir kitabı seçerken sizi en çok etkileyen unsurlar neler? Kapak tasarımı, yazar, tür, yoksa tavsiyeler mi?
Kitabın dış görünüşü elbette önemli ama kararımı çok etkileyen bir şey değil. Elbette bir takım edebiyat dizilerini ve yayınevlerini seviyorum, onların verdiği güven ile tanımadığımız yazarlara daha gönül rahatlığıyla yaklaşabiliyoruz. Mesela bir dönem Yapı Kredi Yayınları bu güveni sağlamıştı, zamanla bu güven azaldı. Ayrıntı Yayınları’nın da öyle bir dönemi var. Sonra o da etkisini kaybetmiş gibi oldu. Ama ağırlıklı olarak, özellikle bir yaştan sonra kitap seçme konusunda çok daha dikkatli davranıyor insan. Daha çok ihtiyacım olan şeyleri belirleyip kitabevine öyle gidiyorum. Eskiden çok dağınık bir okuma alışkanlığım vardı. Özellikle eleştiriler ve tanıtımlar yazdığım, söyleşiler yaptığım için kitapları çok seçmeden okuyordum. Şimdi ise eskisi gibi kitaplar arasında kaybolmuyorum, çünkü kütüphaneyi aç gözlülükle alıp okunmamış kitaplar cennetine çevirmek istemiyorum.
Aynı kitabı birden fazla kez okuduğunuz olur mu? Evetse, sizi tekrar tekrar okumaya iten nelerde nelerdir?
Elbette oluyor. Birçok kitap vardır böyle. Bazen kitabı özlüyorum, bazen okurken hissettiğim duyguyu, bazen hatırladığım bir sohbette geçen bir bölümü ve bu da ister istemez kitabı yeniden okumamı söylüyor.
Bunun yanı sıra bizim dönemde mürekkep yalamış abilerimiz özellikle on dokuzuncu yüzyılın öne çıkan romanlarının birkaç kere okunması gerektiğini söylerlerdi. Gençlikte, yetişkinlikte ve yaşlılıkta... Bu söz ister istemez belirleyici oldu hayatımızda. Birçok kitabı belirli zamanlarda yeniden okudum, misal Karamazov Kardeşler, bence insanlık tarihinin en büyük romanlarından biridir... Tabii birçok kitap var böyle.
Uzun süre etkisinden çıkamadığınız bir kitap var mı? Eğer varsa, bu kitabın sizi etkileyen kısmı neydi?
Karamazov Kardeşler çok etkilendiğim bir kitaptı, uzun süre değil, hala etkisinden çıkmış değilim. Don Quijote de öyle... Kitabı masaya yatırıp günlerce üzerine okumalar yaptım. Don Quijote’den çok etkilenmiştim.
Karamazov Kardeşler dediğim gibi, bence insanlık tarihinin en önemli romanı... Don Quijote ise benim bir oyun alanım olmuştu zaman içinde. Üzerine çok düşündüm. Sonra Oblomov ve Coşkun Ermiş’i bir hana kapatıp Godot’yu beklemelerini sağladığım Don Quijote’nin Üçüncü Cildi’ni yazdım. Etkilendiğim kitapları ve sevdiğim karakterleri bir araya getirmiş oldum böylece.
Hep çeviri edebiyattan örnek vermiş oldum. Bilerek böyle yaptım. Birçok yazar arkadaşım, abim, ablam, hocam, tanıdığım vesaire... Birini söyleyip ötekini söylememek olmaz diye düşündüğümden dolayı günümüz edebiyatından örneklendirme yapmadım ama Türkçe’de etkilendiğim kitap çok fazla, belki de çevirilerden daha da çok...
Başucunuzda her zaman bulunmasını istediğiniz bir kitap var mı? Bu kitap hangisi?
Yine bir kitapla sınırlı kalmayacağım sanırım. Mesela Cortazar ve Borges öyküleri, Attila İlhan şiirleri... O kadar çok ki... Başucu kitabı diye bir şey yok sanırım benim için.
Bir kitabı yarım bırakmak sizin için zor bir karar mı, yoksa kolayca yapabildiğiniz bir şey mi?
Eskiden çok zordu. Sadece kitap değil, film ve tiyatro oyunu da öyleydi. Filmlerin de oyunların da sonuna kadar kalırdım. Emeğe saygı duyardım. Sonra bir sanat eseri hakkında “emek” sözü geçtiğinde o eserin ne kadar değersiz olduğunu kavradım. Zamanımın daha değerli olduğunu anladım. O yüzden de daha başarılı kitaplar okumak, daha etkileyici oyun ve film izlemek için hiç zorlanmadan bırakıyorum artık.
Okuduğunuz kitaplardan not alır mısınız? Bu notları daha sonra nasıl değerlendirirsiniz?
Okuduğum kitapların altını çizdiğim zamanlar olur. Hatta kenarlarına notlar da aldığım dönemler de çok oldu. Ama bu dönemler genelde bir şeyler üzerine çalıştığım zamanlardı. Çoğu zaman da kendimi hikayenin akışına kaptırıp not almayı bırakırım. Ya da cümlelerin altını çizmeyi. Sizinle fark ediyorum, yıllar içinde okuma alışkanlıklarım ne kadar da çok değişmiş.
Unutamadığınız ya da bir dost gibi hayatınızda tuttuğunuz bir roman ya da öykü karakteri var mı? Varsa, bu karakterin hangi özellikleri sizi etkiledi ve neden bu kadar unutulmaz oldu?
Olmaz mı? Birkaç tane var mesela… Birincisi, en yakın olduğum Don Quijote... Abi kardeş gibiyiz. Her insanın çılgın bir abiye ihtiyacı vardır muhakkak. Sonra Oblomov tabii ki, onunla da aramızda güzel bir ilişki vardır. Herkes tembel dese de onun tembel olmadığı konusunda uzun söylevler yapabilirim. Onu savunabilirim. Günter Grass’ın Oscar’ı güzel bir çocuktu. Katerina İvanovna felaket bir kadındı. Panait İstrati’nin Kodin’i... Yaşadığı ihanet beni çok etkilemişti. Tabii Aleksi Zorba... Bir kitabın içinden hepimize kağıt fareleri diye bağırması çok etkilemişti beni. Pär Lagervist’in Cüce’sinden de epey etkilenmiştim.
Son olarak, okurlarımıza da ilham olması açısından, sizin "olmazsa olmaz" dediğiniz ilk üç kitabı bizimle paylaşır mısınız?
Aslında söylemiş kadar oldum sanırım. Şöyle yapalım… Yukarıda bahse geçen kitaplar dışında bir üç kitap yazayım.
Gazap Üzümleri / John Steinbeck
Körleşme / Elias Canetti
Tanrı Gelini Sibly / Pär Lagervist
Ferhat Uludere Kimdir:
Ferhat Uludere, 1977 yılında Lüleburgaz’da doğdu. 1998 yılında Müjdat Gezen Sanat Merkezi (MSM) Yaratıcı Yazarlık Bölümü’ne girdi. Öğrencilik yıllarında MSM Gazetesi’ni kurdu ve henüz mezun olmadan, 2002 yılının Kasım ayında ilk kitabı Sayıklamalar yayımlandı.
Uludere, başta Virgül ve Bant olmak üzere birçok dergi ve yayın organında sinema, edebiyat, müzik, tiyatro ve Beşiktaş üzerine yazılar kaleme aldı. Günlük gazetelerde yayımlanan “Bir Heves Bir Kalas” adlı köşesinde tiyatro eleştirileri, “Bi’şey” adlı köşesinde ise kültür-sanat gündemine dair değerlendirmeleriyle okurlarla buluştu.
Çeşitli televizyon programlarında editörlük, metin ve senaryo yazarlığı yaptı; 7’de Sanat, Kültür Sanat Söyleşileri ve Kültür Mantarı adlı programların hazırlayıcısı oldu.
1998 yılında öğrenci olarak başladığı Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde, 2014 yılında Yaratıcı Yazarlık Bölüm Başkanı olarak görev aldı. Hâlen aynı kurumda eğitmenlik yapmakta; yeni yazarlara koçluk vermekte ve yeni kitabı üzerinde çalışmaktadır.
Yayımlanmış Kitapları:
- Sayıklamalar
- İslenmiş Aşka Mektuplar
- 1001 Fıçı Bira
- Sonbaharda Sarhoş Bir Kasaba
- Don Quijote’nin Üçüncü Cildi
- Son 11
- Çanakkale Gezisi
- Nikah Sarhoşluğu