Metin Çalışkan: Kaptan Kurmaca - Hikâyeye Zaman Tanımak
Kaptan Kurmaca’dan merhabalar,
Malum, yılbaşı dönemi geliyor. Umutlar, beklentiler, listeler dönemi. Bu yıl okuduğum kitaplardan, izlediğim filmlerden sevdiğim birkaçını en kısa zamanda paylaşacağım. Mühim değilse bile belki üzerinde konuşabileceklerimiz çıkar.
*
Hikâyeler heyecan verici; hikâyenin filizlenmesi, yeşermesi gerekirken şenliğe kapılıp gidebiliyor insan. Böylece aceleci bir hale bürünüyoruz. Çabucak anlatma telaşı, hikâyenin hemen bizden çıkması lazım hissi hızlı bir tüketimi de beraberinde getiriyor.
Yazmadan evvel en çok zorlandığım hususlardan biri; hikâyenin filizlenmesini bekleyememek. Eskiden daha uzun süre zihnimde dönüp dolaşırdı hikâye parçaları. Artık, fikrin büyüsü rahatlıkla beni ele geçiriyor. İyi değil. Oysa kafamda uzun uzun vakit geçirmeli anlatmak istediğimle. Tam temellenmeyen, şekillenmeyen hikâye kâğıda dökerken belirsizliğe savruluyor. Kayboluyorum. Kimi zaman kaybolmak keyifli; bir metni bitirmek istediğimdeyse yolun tamamı belirgin değilse de kısmen önümü görmek isterim.
Tabii metnin özgürleşmesiyle, hikâyenin, karakterlerin beni sürüklemelerine izin veririm. Başka türlüsü boş bir diretme kendi adıma.
*
Evvel Zaman İçinde Dünya
Hikâyeler demişken...
Kalbimdeki bir grafik romanı yeniden hatırlatmak istiyorum: Desen Yayınları tarafından yayımlanan, Isabelle Grunberg imzalı Evvel Zaman İçinde Dünya. Sözlü anlatı geleneğinden el alan, mitlerle, farklı kültürlerle, aşkla şekillenen, hikâye anlatıcılığı üzerine nefis bir eser. Tekrar tekrar okuyorum. Okudukça, sözlü anlatı geleneğinin geniş çayırlarında dolaşmaya çıkıyorum. Yüzümüzü sık sık o tarafa dönmeli.
*
Bahis
Bir gün...
Bir gün okurlarından biri, Kitap Labirenti eserinin yazarı Mükafat Latif Bey’e meydan okur.
“Latif Bey, büyük bir yazar mısın sen? Öyleyse mağlup et kendini,” der.
Bahis, Latif Bey’in ilgisini çeker, okuruna ne arzu ettiğini sorar.
“Bana öyle bir kitap yap ki içinde kendin olmasın, öyle bir kitap yap ki başka kitaplara dokunmasın.”
Latif Bey bahsi kabul eder.
Yıllarca didinir durur. Başaramaz. Kitaplardan uzaklaşmaya, kendini eserden koparmaya çalıştıkça delilik emareleri gösterir.
Nihayetinde, bir gece kütüphanesinde, ruhu kırk parçaya bölünür kırk kitaba karışır.
Demem o ki.
*
Düş Bozumu Şenlikleri
bulanık, serin sularda aranıyor ellerimiz
çizgisiz taşlara resmedilmiş düşlerden
ait olduğumuzu
bakışlarımızı kaçırmaktan kan çanağı gözlerimiz
omuzlarımızda taşıyoruz uzak yorgunluğumuzu
yağmurlu
umduğunla karşına çıkanın benzemediği mevsimimiz
taşların arasına sıkışıyor parmaklarımız
kan oturuyor düşlerimize, dokunuşlarımıza
dün balıkları zamanı değiştiriyor suyun altında
tepemizde siyah beyaz güneş
karşımızda hüzün bozkırları
uğurluyor yalnızlığımızı
kıyıya vuruyoruz
seçtiğimiz taşların renklerini, yüzlerini dökerek
bozkırın ortasındayız
düşlerimiz
şenlik ateşinde
üç güze kadar şiir olacaklar
unutuluş çiçekleri açtığında
