Gizem Pınar Karaboğa: Rüzgârlı Köşe - Rüzgârlı Köşenin Rüzgârı Hasta Eder Kadını!

Ayağımın ucunda bir arı ölüyor. Tek kanadı üstünde yerde spiraller çiziyor. Tüm ömrümü böyle yaşadım, düşüncesi geçiyor birden içimden. Ancak yaşamamış olanlar öleceği için üzülür, diyorum. Acıyorum bize. Birden toparlanıp uçup gitsin istiyorum. Ve arı gerçekten de şöyle bir vızıltılarla sallanıp yükselmeye başlıyor. Süratle pantolonumun paçasından içeri giriveriyor. Yaşam bana böyle sokuluyor. Ballı acısını bırakıyor bana. 

Anlıyorum içinde olduğum matraklığın, hayatın! Ve gülerek hakkını teslim ediyorum bu şakanın. Zaten çok iyi tasarlanmış olmasa, “ölüm” olmazdı. İğnesini bana hediye etti arı. Kaşınıyorum; hem de ne biçim; bu yüzden adalara gitme fikrinin peşine düşüyorum. 

Hava açık. Az evvel serpiştirdi ama geçti; maviyim artık! Maltepe’den adalar vapuru, oradan Burgaz! Ama bir gün adaya yerleşir miyim, bilmiyorum. Adaları özleyen biri olabilir benden yalnız. 

Bendeki en temel duygu bu diyorum; özlem... Yüzeyinde gittiğim denize özlem: içinde yüzmediğim için. Ve yüzerken üzerimden geçen uçaktaki yolcuya özlem. Kuş bakışı, çok uzaklarda kalan kara parçalarını izlerken, çok uzaklara özlem. Ve gittiğimde, geride bıraktığım evime özlem. Bu yüzden canım okuyucu, bil ki sen de benim özlediğimsin. Sen olmadığım halde, kendime özlem...

Yine de dünya sarıyor beni, avutuyor. Deniziyle, yağmuruyla çevreleniyorum. Güneş baba, ay dede, toprak anne, kuş kız, su çocuk... Hepsi beni seviyor. İnsanlar da seviyorlar belki beni. Ama ha bire başarılarından bahsediyorlar bana. Hiç ahmaklıklarından bahsetmiyorlar. Oysa öylesi olsa neşelenirdik! Ve aramızda bir köprü kurulurdu; çünkü benim ahmaklık hikayelerim çoktur. Hepsini de çok severim: Komik hayal kırıklıkları, sevimli umutsuzluğum, ipipullah sivri külah!

Kendi başarılarım da ilgilendirmiyor artık beni. Sadece küçük sürprizler harlıyor yaşam sevincimi. Bir kırmızı balon uçuverip elime ipini veriyor. Birbirimize tutuşup ilerliyoruz. İçi birinin nefesiyle dolu. Bu bence bir hayli romantik. Ve ansızın sert bir rüzgâr esiyor köşeden, ipini çekiveriyor avucumdan. Gidiyor. Ben de gidiyorum. Ve sevinçten sık sık içimdeki nefesi üflüyorum. Mavi bir balon olmak isterdim. Yalnız gök bulutlandığında görünürdüm. 

Ada yollarında tıngır mıngır kozalaklar topladım. Bir çay söyledim, Çıngıraklı Sokak gazetesini açtım, Mustafa Köz hocamı okudum. İyilikle doldu içim. Gittim bir zeytin ağacına sarıldım. Adil İzci hocamın bana hediye ettiği kitaplarını andım. Derin derin nefes aldım. Yaşamak güzel diyen Burçin teyzem geldi aklıma. Hastaydı, yorgundu ama yaşamak güzeldi. 

Sait Faik’e de uğradım. Odasında yanı başındaydı ayakkabıları. Tabanları patlamıştı. Şunları bir yaptırsan dedim. Boş ver, yine açılır dedi. Birlikte küfrettik. 

Rüzgârlı köşenin rüzgârı şimdilik dindi, ama çok geçmez başlar yine! 

 

29/05/2025
259