Gizem Pınar Karaboğa: Rüzgârlı Köşe - Neyin Nesi Bu Rüzgârlar?

Rüzgârlı Köşe’de oturmuş, başımdaki yelin kavak mı, sert poyraz mı, gönül-çelen lodos mu olduğunu çıkarmaya çalışıyorum. Dünya hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Bahçedeki ağacın suya mı güneşe mi ihtiyacı olduğunu bilmiyorum. Sadece ezber: “Akdeniz’in bitki örtüsü makidir.” Başlı başına bir şölen olan yaşam sofrasının desenli örtüsünü, meyvesini, yemişlerini bilmiyorum.

Nehirlerin yerküreyi dolaşıp okyanuslara karışmasını, bu müthiş kavuşmayı coşkuyla karşılamalıydım. Oysa yalnızca nereden başlayıp nereye döküldüğü bilgisi var aklımda. Kelimeler... Bunlar sadece sesler.

Dağların önünde secdeye varmalı, toprağa dokunmalıydım. Ve böceklere yakından baksaydım evrenin gizini görebilirdim. Beden dersleri boş geçmemeliydi, sevinçten parende atmayı denemeliydim ve resim dersinde renkleri birbirine karıştırmanın ne şenlikli bir karnaval olduğunu öğrenmeliydim. Dünya tüm renkleriyle bir resimdi ve bütün renkleri korkusuzca sevişmeliydi.

Tarih dersinde öğrendiğim zaferler ve yenilgiler, yani öldürmeye ve öldürülmeye dair her şey, kendimi aptal hissetmeme neden oldu. Ormanların ve dostluğun karşısında saygı duruşuna geçmeliydim. Hızla yandı ormanlar, dostluklar küle döndü. Oysa hepimiz teneffüs zilinde dışarı fırlardık. Okul bahçesiydi yaşamak! Körebede dostuna güvenmeyi öğrenirdin ve tırmandığın ağaç da dallarıyla sarar sarmalardı seni.

Ah benim vefasızlığım, kıymet bilmezliğim! Gövdelerine ipler gerip hamakta serin uykular çektiğim, dizlerine örtüler serip piknik yaptığım, sırtımı güvenle yasladığım ağaçlara ben ne verdim? Aylarca telefonlaşmadan, iyi haberlerini almadan yitirdiğim dostlarıma şimdi ne verebilirim?

Zaman rüzgârlar gibi geçti, hiçbir şey anlamadan ve yalnızca hayret ederek. Dostlarım başlarında taştan birer kasket uykudalar ve ben artık her ağaçta küskün bir rüyaya tanık oluyorum.

 

21/07/2025
201