Gizem Pınar Karaboğa: Rüzgârlı Köşe - Masal

Dünya kurulalı, Tanrılar bile icat olunalı beri, bir eksiklik sezilirmiş. Gök yukarıda maviymiş mavi olmasına ve çimen yerde yeşilin en alası! Hem sonra ağaç varmış, dalda kuş, kuşta hareket... Ama yine de bir şeyler eksikmiş. Hareket bir yağlı boya gibi Dünya’nın yüzüne sürülüverirmiş de bir ufak hissediş yaratamazmış. Buymuş eksik olan işte: Yel! Bu yüzden su, deniz olmayı bilmezmiş. O sadece bir koyu damlalar yorgunu... Bekleyen, bekleyen, bekleyen... Dalgalanmak nedir bilmeyen. (Yüreği aşkla dalgalanmayan “yaşıyorum” demesin)

Bir gün, hiçbir canlının aklıyla açıklayamayacağı şey gerçek olmuş. Hiçbir nedene ya da sonuca bağlı olmadan, sen doğmuşsun: Rüzgâr! Böylece yaprak savrulmayı, böylece kuş uçmayı, su denizliği...

Rüzgâr da rüzgârlığını yapacakmış elbet. Deniz ne kadar istese de onun kendine karışmasını, yalnızca okşayarak geçip gitmeyi bilirmiş rüzgâr. Sonra yükselip dalgakıranları aşabilirmiş su; ama her seferinde arkasından onun. Sadece ardından... Bu yüzden su, ancak vedalarla tsunami.

(Rüzgâr es, geç git! Beni sana hayran bırak. Deniz olmayı öğrettin bana. Zaman zaman burgaçlar içimde ama… Sen de bazen siklon, kasırga! Damlalarım yükselir yüzüne, yeniden dökülmek üzere- sessizliğe)

28/10/2025
187