Gizem Pınar Karaboğa: Rüzgârlı Köşe - Köz

Güzel sözcükler söylemek istiyorum ben. Işıklı, ılık, kamaşıp üzümleşen sözler etmek istiyorum. Açık mavi, bahçe serinliğinde insanlar tanıyorum. Hepten kötü değil, diyorum insan. Özünde esintili, bitki örtüsü çiçek; dağları birbirine hep paralel ki insan insanla kucaklaşsın diyedir, öyle umuyorum. Hem acıyla kabaran derimizin altında da yeni, pespembe bir neşe buluruz, demeye çabalıyorum. Ve her seferinde, bu utanmaz yer-yüzünde irinli bir sivilce gibi saçılıyorum.

Kabuğuna çekilmiş bir kaplumbağa olsan da insanın ateşinden payına düşeni alıyorsun. Kabuğun çatlıyor, etin yanıyor, acı sahici, derinin altında pembe neşe filan yok; sızlayan kemik var, eriyen kas var, kopan sinirler var insanınki gibi. Ama ‘büyük insan’ can kaybı yok, diyor.

İnsan insanı yaktı Madımak’ta. İnsan insanı gaz odalarına gönderdi. İnsan insanı aç bıraktı, elindekini çaldı. İnsan “kardeşim” dediğinin arkasında durmadı. İnsan insandan faydalandı. İnsan haksızlığa ya göz yumdu ya da seçtiklerine biraz araladı. İnsanlar yazdıkları için, çizdikleri için hapsedildi. Güzelim bahçeler talan oldu. Zeytinler öldürüldü.

Mavi sözler etmek istiyorum ama dağlarım kendime bile dik uzanıyor artık. Dostlarıma söyleyecek kucaklayıcı bir sözcük bulamıyorum. Yediremiyorum da kendime. Bak heybene, sevinçli kelimeler bulmayı umma; öfkeyi bul ve küle çeviren değil ama çekirdeğini canlandıracak ateşi yelle, diyorum. Uzun zamandır arıyorum ve sadece harfler buluyorum. Parçalanmış sözcükler... Nida.

Her sabah umuda benzer bir bitkiyi suluyorum ama o hiç çiçek vermiyor. Bu çağ gibi, insanlık gibi, oburca alıyor ve çürümeye devam ediyor. 

05/07/2025
828