Gizem Pınar Karaboğa: Rüzgârlı Köşe - Düşünüyorum
Kesik kesik esiyor rüzgâr.
Tahir Elçi’yi düşünüyorum. Beyaz bir güvercin bulutlardan düşüyor.
Denizin yüzeyinde çırpınan arıyı düşünüyorum ve onu kurtardığım için alnımdan öpmek isteyişimi. Kendime uzanamıyorum. Ama seviliyorum, bunu biliyor oluşumu düşünüyorum.
Haydar (Ergülen) hocamın yeni şiir kitabı Cömert Gül’e hemen kavuşmam gerektiğini düşünüyorum; ne zaman yüzeyde çırpınsam beni avuçlarına alır, temiz bir suya daldırır. Engin (Turgut) hocamın şiir kitabı Yolluk’unu sırtıma atıp hep yolda olsam diyorum. Adil (İzci) hocamı düşünür düşünmez aklıma zeytin ağaçları geliyor. Girit Adası’nda üç bin yıllık bir zeytin ağacı varmış; bunu söylemek değil de birlikte gölgesinde sevinçten ağlamayı düşlüyorum. Datça’da Ömer (Zafer Göktürk) hocamla kısacık da olsa kavuştuğumuz için ne mutlu olduğumu düşünüyorum. Bahçesinin meyvelerinden verdi bize, avucum günlerce neşe koktu. Herkes benim gibi mi acaba, diye düşünüyorum ansızın: (tersten esiyor şimdi rüzgâr) Onlar da ne zaman mutlansa, hüzün hemen paçalarından tırmanmaya mı başlar?
Kuyu tipi cezaevlerini düşünüyorum. Rüzgârdan bile mahrum mahpusluk. Durumu olmayan tutuklu kadınlara ayda sadece on adet ped verilişi ve kasıklarımdaki bu ağrı... “Unutan iyileşir” mi kalpsizleşir mi bilmiyorum.
Gospodinov’un kitabını çok sevdiğimi düşünüyorum; onun babası bahçıvandı, şimdi bir bahçe. Ben babam hakkında hiçbir şey bilmiyorum diye düşünüyorum. Bu da onu asla yitiremeyeceğim anlamına geliyor: İşte bu his, Tolga’yla (Kılıç) yürürken turuncu benekli ağacın ham meyvesini tattığımda olan şey: Buruk ve neşeli.
Ardından ne oluyorsa çocukluk esiyor birden. Öyle ya, çocuğun nedeni yok anılardan fırlayıp koşturmak için. En iyi arkadaşımın Mavi Ladin olduğu tiyatro müsameresinde benim Sarmaşık oluşum... Kolumu omzuna atmışım, o ise ladinler kadar utkulu. Belki maviyi bundan bu kadar çok seviyorum. Dostluğa benziyor.
Manuel Vilas okuyorum. Defalarca Neşe’sini okuyorum. O da bana maviyi verdi. Sanki denizleri içmiş, gökyüzünü banıp sıyırmışım; içim öyle dolu dolu.
Rüzgâr tekrar tekrar esiyor ve ben peş peşe yanılıyorum. Belki yine hata ediyorum aşka inanmakla; neyse ki her tekrar birbirinden farklıdır. Yine de buna “aptallık” deniyorsa, peki, öyle olsun. Bense kadehime mavi doldurup başıma dikiyorum.
