Gizem Pınar Karaboğa: Rüzgârlı Köşe - Akyel

Rüzgârlı Köşe bu kez ılık bir ıslık çalıyor. Gidişin rüzgârı: akyel. Vazgeçişin rüzgârı. Ne zamandır yoldayım ya, bu kez bir istasyona kavuşurum sandımdı. Sincan İstasyonu dergisi yayın hayatına son verdi. Valizimi unutsaydım trenlerde, cüzdanım çalınsaydı, şemsiyemi kaybetseydim, pardösüm kim bilir hangi koltuğun sırtında... ama istasyonu yitirmeseydim. Hangi mitolojik kuştu o, ayakları olmadığından sürekli uçmak zorunda kalan? Yorulduğunu kimlere söyleyebilir? Ancak göçmen kuşlara, bulutlara... Sadece düşerken dinlenebileceğini, ölünce konabileceğini...

Anneme bakıyorum. O hayatta olduğu için ben de varım. Böylece sahiden doğmuş olduğumu anlıyorum. Bu Dünya’da benim de bir zamanlar yuvam olduğunu, bir karın boşluğu kadar özel bir yerim olduğunu anlıyorum. Gerçek sevgideydim. İçerideydim. Doğurularak dışlandım. Neyse ki diyorum, neyse ki hayatım sona erdiğinde bu kez de toprak annemin karnına döneceğim; o ilk evime. Yok olacağım. Hiç var olmamış gibi yok olacağım. Bu yüzden hatalarım ürkütmüyor artık beni. Mahcubiyeti yitirdim.

Utanırdım. Ah, benim şekilsiz, hür dişlerim... Ardınızdan yas tutuyorum. Kesildiniz, ufacık kaldınız. Üzerlerinize düzgün, cilalı, bembeyaz şekiller giydirildi. Dilim sürekli bu kusursuzlukta kayıyor ve dehşete düşüyorum. Kendimi sahtekâr hissediyorum. Sizlere ihanet ettim. Annemle babamın kaotik düzenini, bu çarpık ihtirası törpüleyip üzerine maske geçirerek onlara asîlik ettim. Bağışla beni anne. Bağışladım seni baba.

Psikologlardan bıktım. Tek istediğim Datça’da olmak. Kasım’da yüzmek istiyorum. Rüzgârların isimlerini bilmek değil, onlarla üşümek- üşümek istiyorum.

              

 

03/11/2025
100