
Gizem Pınar Karaboğa: Rüzgârlı Köşe - Açık Mavili
* Kapak Fotoğrafı: Ömer Zafer Göktürk
İlkokul arkadaşım trende tam karşımda oturuyor. Beni tanımadı. Yanında balıkçı dostları var. Kirpiğinde anımsama kırıntısı? Yok. Oltası yeni. Diz kapağına dokunup dokunup ayrılıyor oltanın bedeni. Daha acemi. Nasıl kavranır, nasıl sallandırılıverilir denize, bilmiyor. Henüz açılmamışlar birbirlerine. Misinasına doluyor parmağını bazen, ürkek bir bukle... Beni tanımadı.
İneceğim istasyona yaklaşıyoruz. Ayağa kalkıyorum. Kapılar açılıyor. Çıktım o kapıdan. Ama hâlâ açık ardımda. Sesleniyor. Adımı söylüyor, hayır, “Gamze,” diyor. Gamzeleniyorum. Kapılar şükür kapanmamış. Sıçrayıveriyorum, pullarım kamaşıyor neşeden. Hemen dalıyorum yeniden o kapsüle. Birlikte yer altına iniyoruz, sıcacık su. Baş belası hocaları çekiştiriyoruz. “Pazartesi sosyal sınavı var,” diyor. Ne yapıp etmeli o sınavı erteletmeli. “Sınıfça okulu asalım,” diyorum, “pastaneden açmaları alıp parka gideriz.” Sonra erkekler ateri salonuna, kızlar caddelere... Ben hala parktayım, şiir mi yazıyorum, âşık olmuşumdur kesin. Çünkü bahar. Ve kutu kolayı ezip bana pas atan bir çocuk var. Beni hatırlamadı.
Kapılar kapandı, istasyon boş. Yine trenler geçip gidiyor, geçip gidecek elbette. Ellerim cebimde yürüyorum. Ağzımda dehşetli bir sızı... Parmağımla dokunuyorum damağıma: Bir yarık.
Misina, saçlarımın arasından uzuyor, uzuyor kıvrımlarla zamana.
Neyse ki rüzgârlar var. Ya büsbütün durulsaydı? Ne oyunu kalırdı göğün? Ne diye çırpsındı kuş kanadını? Rüzgâr olmasa uçmaklar olmazdı. Öyleyse sev bu köşeyi. Rüzgârlı köşede çay içelim. Termosta rakı var, çok da çaktırma, çiçekler anason kokuyor.
Buluşuyoruz, kıvrılıyoruz çimler üstünde bizim köşeciğe. “Yüzelim,” diyorum ona. “Hadi, hadi yüzelim!” Yüzme bilmediğini söylüyor bana. Bunda şaşacak bir şey yok: Ne bilsin deniz yüzmeyi? Ona bir rüzgâr gerek: Dans etmek olmalı adı. “Dans edelim!” Damağımda tatlı tatlı kaşıntı. İyileşiyor olmalı.