Füsun Günaydın: Edebiyatta Direnişin Simgesi Jean Paul Sartre ve Türk Edebiyatına Etkileri

Varoluş Sınırında...

“İnsan özgür olmaya mahkûmdur.”
Jean-Paul Sartre

“Özgürlük yalnızca seçim yapmak değildir; aynı zamanda seçimin sonuçlarını taşımaktır.”
Jean-Paul Sartre

 

Jean-Paul Sartre (1905-1980)

Fransız filozof, romancı, oyun yazarı ve eleştirmendir. Varoluşçuluk akımının en önde gelen temsilcisi olup, 20. Yüzyıla damga vuran önemli düşünüler/yazarlar arasında yer alır. Sartre’ı çağdaşlarından ayıran en önemli özelliği, yaşamını düşüncelerinin aynası olması konusunda titizlikle yönlendirmiş olmasıdır. Edebiyatı her zaman politik bir eylem olarak görmüş ve sistemin aksayan yönlerine başkaldırısını yansıtmak için önemli bir aparat olarak kullanmıştır. Sartre için yazmak, içindekileri okura estetik bir biçimde sunmanın çok ötesindedir. Sartre yazı ile; insanın kendi varoluşunu, toplumsal düzene ve baskıya karşı direnişini ilan edebileceğini dünyaya göstermiştir.  

 

 Sartre ve Direnişçi Yazarlık Anlayışı

Yazar, susturulanların sesi olmak zorundadır.
Jean-Paul Sartre

Sartre’ın düşüncesine göre, yazar sorumluluk almalı, toplumun adaletsizliklerini gözler önüne sermeli, gerçekleşen ve gerçekleşmesi muhtemel olumsuzlukları görünür hale getirmelidir. Böylece okuru uyararak, konfor alanından çıkamayan toplumlarda yaşanabilecek felaketleri önlemeye çalışmalıdır.

Eserlerindeki karakterler öncelikle kendi kimlikleriyle hesaplaşıp, uzlaşmaya çalışır. Henüz bu içsel hesaplaşma tamamlanmadan bir taraftan da toplumsal normların dayatmaları ile karşılaşırlar. Böylece okur suistimal edilen toplumsal kuralların kolaylıkla baskıya dönüşerek bireysel özgürlüklerin nasıl yok olduğunu görür. Sartre hemen hemen bütün eserlerinde bireysel özgürlük arayışının ancak toplumsal, organize direnişle elde edilebileceğinin altını çizer.

Konu hakkında bir iki örnek vermek gerekirse:

  • Bulantı” adlı eserindeki baş karakter Roquentin toplumdaki bireysel yaşam amacının boşluğunu keşfetmesiyle birlikte içinde bulantı hisseder. Karaktere yapışan bulantı hissi, bireysel bir kriz olmanın ötesinde insanın üzerindeki otoriteye ve anlamsız dayatmalara karşı olması gereken başkaldırının metaforudur.
  • Çıkış Yok” adlı eserinde edebiyat dünyasına mal olmuş “Cehennem başkalarıdır...” önermesi bireyin toplumsal yargılamadan kurtulmasının hemen hemen imkânsız olduğunu vurgular. Yine aynı eserde bireysel özgürlüğün, diğerlerinin onayına bağlı olması halinde bireyin yaşayacağı tatminsizliği ve ıstırabı ortaya koyar. “Cehennem başkalarıdır,” önermesi evrensel bağlamda her zaman geçerliliğini koruyacak bir tespittir. Fakat ne yazık ki bu önerme çoğu kez yalnızca bir slogan gibi kullanılmaktadır. Oysa Sartre eserlerinde cehennemin başkaları olmasının, bireysel özgürlükler önünde nasıl bir set oluşturduğunu uzun uzadıya anlatır.
  • Sartre savunmalarında bireyin özgür olmaya mahkûm olduğunu fakat aynı zamanda özgürlüğünün sorumluluğunu alması gerektiğini vurgular. Özellikle özgürlüğün sorumluluğunun alınması kavramı onu diğer düşünürlerden ayırır.

Ne yazık ki günümüzde gelişen “hap gibi öğrenme” isteği ve dijital dünyada akılda kalan sloganlar kullanmanın kolaycılığı nedeni ile büyük düşünürün öğretileri gittikçe daha az dikkate alınıyor. Oysaki Sartre edebiyat alanında başlatılan direnişin toplumu derinden şekillendirip, düzeltebileceği konusunda son derece doğru ve göz önünde tutulması gereken fikirlere sahiptir.

 

Sartre’ın Hayatı ve Direniş Eylemleri

Sartre kendi düşünsel hayatını baştan başa direnişe adamıştır. Fakat bununla yetinmeyerek pratik yaşamında da düşünsel olarak ortaya koyduğu savları uygulamaya geçirmiştir.  Bunlar arasında en göze çarpan eylemler şunlardır:

  • Nazi işgali sırasında Fransız Direnişi’nde aktif rol aldı.
  • 1964’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü reddetti. Böylece kurumsal ödüllerin özgürlüğe zarar verdiğini savını tarihe geçirdi. Davranışını, kendi deyimiyle, “Özgürlüğü kurumsal onaylara teslim etmeyi reddetmek,” şeklinde açıkladı.
    Söz konusu efsanevi ödülü reddederek, insanlığa mesaj vermek ancak onun gibi ilkelerine yürekten inanan bir yazarın tarafından gerçekleştirilebilir.
  • Sömürgecilik karşıtı tutumunu, özellikle Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nda da net biçimde ortaya koydu.

 

Sartre ve Türk Edebiyatı

Jean-Paul Sartre’ın Fransız edebiyatı üzerinden dünyaya yayılan fikirleri 1960’lardan itibaren Türkiye’de de etkili oldu. Bu konuda birkaç örnek vermek gerekirse:

 Nazım Hikmet

  • Toplumcu realist şair, daima halk için şiir yazmayı savundu.
  • “Sanat halka dönmeli” anlayışı, Sartre’ın toplumsal sorumluluk anlayışıyla paralellik taşır.

 Yaşar Kemal

  • İnce Memed, o günün koşulları üzerinden yazılmış bir kişisel başkaldırı destanıdır.  
  • Yaşar Kemal bu eserinde Sartre’ın “özgürlük eylemle kazanılır” anlayışını Anadolu realitesi içinde vurgular.

 Oğuz Atay

  • Tutunamayanlar, modern toplumun dayattığı normlara direnen, “tutunamayan” bireylerin romanı olarak görülür. Oysaki Oğuz Atay’ın aynı adlı eserinde okura söz konusu normlara tutunmanın ne kadar doğru olduğunu sorgulatması da gözden kaçırılmamalıdır.  
  • Oğuz Atay’ın efsane eseri “Tutunamayanlar” Türk edebiyatında “Sartre’ın varoluşsal sorgulaması”nı derin iç monologlarla ortaya koyan önemli bir köşe taşıdır.  

 Ece Ayhan

  • Dilin ve biçimin sınırlarını önce yıkıp, sonra yeniden kurgulayarak “ikinci şiir” akımında yer aldı. İkinci şiir akımını kendisine ait ve daha doğru bir deyişle Türk Edebiyatında "sivil şiir" akımı olarak tanımladı. Bu tanım Ece Ayhan’ın hammaddesini halktan ve sokaktan alan şiirleri için çok daha uygundur.
  • Bütün bunların yanı sıra Ece Ayhan, Sartre’ın edebiyatın edilgen olmaması gerektiğine vurgu yapan “yazı bir eylemdir” fikrine Türk şiiri üzerinden son derece radikal bir yaklaşımda bulundu.  

 

18/09/2025
379