
Fuat Sevimay: Demokratik Hacı Dayı XV
DİĞER TORUN
Kayyum Başkan bugün pek bir tedirgin.
Demokratik Hacı Dayı heykelinin önünde toplananlar yetmezmiş gibi, bir de onun karşısında, meydanın sol yanına oturanlar çıktı başına. Onların derdi neyse? Aman neyse ney. Bir ara gider bakar çünkü daha fenası var.
Ankara’dan, yüksek mevkilerden, kendine çekidüzen ver diye mesaj gelmiş. Mesajın ekinde de Kayyum Başkan’ın, Halkla İlişki Kız’a doğru kalkmış elinin fotoğrafı. Bu kötü oldu yahu. Gizli saklı bir yerde birini dövse tekmelese hatta olur ya insanlık halidir, o sinirle canını alsa dert değil de meydanda, herkesin gözü önünde bu hareketi yapmayacak, ne olursa olsun sinirine hâkim olacaktı. Tüh!
Nasıl çıksa bu işlerin içinden. Hayır, illaki halletmesi gerek çünkü şu sikindirik Kaydırı Kuppak’ta başarılı birkaç ay geçirse, sonra gelsin terfi, gelsin mevki, gelsin makam. Ne yapsa, nasıl yapsa? İlçenin adetlerini, çıkar dengelerini de pek bilmezken kendini abuk sabuk işlerin içinde buldu. Birilerine, birine danışsa ya kim?
O ara kapı vuruluyor. Müşavir! Tabii ya.
Gel Müşavir gel, diyor Kayyum Başkan.
Yahu bu işleri nasıl çözelim? Manyak torun bir tarafa taraftarlarını topladı. Bağır çağır. Diğer yana birileri geldi, kimler neciler bilmiyorum. Onların yanında da genci yaşlısı, başı kapalısı açığı, kadını erkeği, uzunu kısası derken türlü çeşit birileri toplanır oldu. Sağ tarafın sarıklıları, özellikle sol taraftaki başı kapalılara kinleniyor nedense. Karşılıklı atışıp duruyorlar. Kuru gürültüye pabuç bırakmayalım, gidip hepsini kafa göz dağıtalım diyeceğim ama usulüne uydurmak gerek elbet. Var mı senin bir fikrin?
Müşavir başını kaşıyor. Şimdi aslında, diyor, bu kızı hiç işten atmasaydık bunlar olmazdı tabii ama... İşe geri alsak diyeceğim ama Halkla İlişki Kız’ı yeni işten çıkardık, prosedür gereği gerisin geri hemen işe de alamayız ama...
Ama ne? Ama ne? Söyle söyleyeceğini be Müşavir, Kayyum Başkan’ı çatlatma.
Bence rahmetli Hacı Dayı’nın diğer torununu, bu Halkla İlişki Kız’ımızın abisini polis yapalım. Ailenin gazını öylece aldık mı hem meydanın sağ yanındakiler evlerinin yolunu tutar, hem de polis zorunu gören sol yandakiler anında evlerine dağılır. Sonra siz sağ ben selamet, işimize gücümüze, ihalemize ekmeğimize bakarız.
Müşavir şu son sözü ağzından kaçırmayaydı iyiydi ama zaten Kayyum Başkan’ın oraları duyası yok. Müşavirin önerisi aklına yattı gibi ama... Yahu o da kız kardeşi gibi manyak çıkmasın? Başımıza bir dert daha almayalım.
Yok Başkan’ım, diyor Müşavir, ben bizzat tanıyorum, o daha aklı başında, milli değerlerimize sahip çıkan, modern bir delikanlı.
Peki, diyor Kayyum Başkan çaresiz. Diploması, evrakı, vesikalığı şusu busu bir an önce hazır etsin de süreci hemen başlatalım.
Gerçi, diyor Müşavir topu alıp göğsünde yumuşatarak, kendisi lise terk, diploması yok ama onu şehirde önüne gelene sahte diploma veren, Hoca Efendi’nin özel üniversitelerinden birinde hallederiz. Diğer evrakını hemen bugün hazır eder. Ben emniyet amirimize de durumun hassasiyetini bildiririm, uygun görürseniz de yarından tezi yok acil kaydıyla işe başlar. Nasıl yapalım? Gidip kendisine haber vereyim mi?
Hemen, diyor Kayyum Başkan. Hemen! İşler daha da sarpa sarmadan bu değerli gencimize şanlı polis üniformamızı giydirelim. Şu Halkla İlişki ile etrafındaki tayfaya da el altından haber sal, samimi yaklaşımımızı ve iyi niyetimizi görsün, meydanı terk etsinler.
Müşavir adet edindiği üzere topuk selamını verip çıkacakken duralıyor. Başkan’ım, diyor, daha önce pek kulak asmadınız ama ben yine söyleyeyim. Hoca Efendi ile bir an önce görüşmeniz ilçenin sükuneti noktasında pek yerinde olacaktır.
Noktasında ne ya? Bu abuk laflar hangi osuruğun ağzından çıkıyor da milletin diline pelesenk oluyorsa. Neyse ya neyse. Şimdi dert bu değil.
Öyle mi diyorsun Müşavir? Hoca Efendi’yle görüşsek faydası dokunur mu?
Dokunmaz mı hiç! Dokunmaz mı!
Peki ya, diyor Kayyum Başkan. Şu torunun emniyette işe alımını halleder halletmez, misal yarın öğleden sonra, Hoca Efendi buyursun, makamımızda görüşelim.
Yalnız, diyor Müşavir, onu ayağınıza çağırmak pek yakışık almaz. Malum, manevi değerlerimiz. Siz kendisini ziyaret ederseniz, daha münasip olacaktır. Kendisi yarın akşam sizi dergahına bekliyor.
Tamam lan. Tamam. Kayyum Başkan görev uğruna, memleket uğruna, şu kargaşanın bir an önce son bulmasına faydası dokunacaksa kalkıp Hoca Efendi’nin ayağına da gider. N’olacak. Ayağına yapışmaz ya arkadaş. N’olacak.
Öylece Müşavir hemen belediyenin karşısındaki kahveye koşturuyor. Orada okeyde son taşa dönen diğer torunu bulup muştulu haberi veriyor. Fotoğraftı, ikametgahtı, sahte diplomaydı, üniforma ölçüsüydü hızlıca hallediyorlar.
Yine aynı günün ikindisine Demokratik Hacı Dayı heykeli önündeki grup dağılıyor. Allah Allah, diyor hemen heykelin karşısındaki diğer grup, bunlara ne oldu da protestodan hemen vazgeçtiler? Allah Allah?
Onlar düşünüp tartışadursun, erkek torun ertesi sabah, emniyetteki işlemlerin hızlıca halledilmesinin ardından kuşandığı yaldır yaldır polis üniforması, belinde tabancasıyla Kayyum Başkan’ın karşısına çıkıyor. Lan dün kahvede zulaladığı kırmızı beşli de cebinde kalmış. Onu Başkan’ın masasına koyup, çayını höpürdeterek içiyor.
Evladım, diyor Kayyum Başkan, senin de malumun, canımızdan çok sevdiğimiz Kaydırı Kuppak, bir zamandır hiç de arzu etmediğimiz nahoş olaylar yaşamakta. Dedenle ilgili üzücü bir hadise yaşandı. Sonra değerli kız kardeşin hak etmediği bir muamele gördü ama tabii o da biraz fevri davranışlar sergiledi. Devleti belediyeyi protesto etmek bizim ananelerimize geleneğimize biraz ters.
Ananem de öyle dedi Başkan, diyor Polis Torun. Bu işler bize ters. Bakmayın onun meydanda çemkirdiğine, biz evde ona çok kızdık. Bir gün daha öyle bağırıp çağırsa ben gidip dizlerini kıracaktım ama böylesi daha güzel oldu. Eyvallah.
Kayyum Başkan da, eyvallah diyor. Tamam, bu delikanlıyla daha kolay anlaşacaklar gibi. Şimdi onlar, senin kız kardeşin tayfası hatalarından döndüler, bu iyi ama bir de meydanın karşı tarafına toplananlar var. Sesleri cılız çıkıyor ama bu işler belli olmaz. Senden beklentimiz, gidip onlarla konuşman, devletin bütünlüğü, birlik beraberlik, tek millet tek Kaydırı Kuppak gibi konularla mevzuya yumuşakça girip, yine de mukavemet gösterirlerse hafif bir gözdağı ile onları da oradan uzaklaştırman. Anlaşıldı mı?
Bendesin Başkan, diyor Polis Torun göğsünü tapıklayıp. Dert etme!
İyi ya. Vallahi bravo Müşavir’in aklına. Elbette, akıl akıldan üstün. Bak, yerinde bir öneri getirdi, işler nasıl da yoluna girmeye başladı. Akşam da şu Hoca Efendi’nin dergahına gidip iki satır konuştu mu tamamdır. Kayyum Başkan’ın yüzüne, kaç günün ardından rahat bir gülümseme yerleşiyor. Hadi göreyim seni, diyor Polis Torun’a. Vatan sana emanet. Kaydırı Kuppak seninle gurur duyuyor. Hadi aslanım.
Polis Torun öylece kalkıyor. Eli belindeki tabancasını okşaya okşaya, belediye binasından çıkıyor. Meydanın karşısındaki direnişçilere kıyın kıyın yaklaşıyor. Kimmiş ki bunlar? Hah, şu geçen kahvede çay parasını buna yıkan Öğrenci. Vay namussuz. Şu da Polis Torun’un tuttuğu takım yenilince sevinen lavuk İşçi değil mi? Ya şu? Meydandaki Manav. Bunun dedesinin dedesi, Polis Torun’un dedesinin dedesine o zamanın çarşısında omuz atmışmış. Hadi bakalım, şimdi görsün gününü. Şu karı kim? Polis Torun onu çıkaramadı. Ama harbi güzel hatun. Kırmızılı mırmızılı da giyinmiş. Meydanda uluorta üç herifin yanına oturduğuna göre de kesin yollu.
Ne dediydi Kayyum Başkan? Konuya yumuşakça gir falan filan. Yok, yok. Polis Torun onları daha söylenirken unuttu. Diğeri. Hah, tamam. Vatan sana emanet dediydi. Madem öyle, şu anarşiklere göstersin gününü.
Kalkın gidin lan buradan, şerefsizler.
Bu kim lan? Öğrenci’nin gözü bir yerden ısırıyor ama üniformanın içinde tanıyamadı. Manava da yabancı gelmedi ama güneş gözünü aldığı için o da bu selamsız sabahsız geleni çıkaramadı. Ayar oldu zaten, şu ettiği lafa bak. Ama İşçi çıkardı kim olduğunu.
O hışımla ayaklandı. Sen kime şerefsiz diyorsun lan, hırsız sahtekâr. Oto teybi çalan dallamadan emir alacak değiliz.
Kim? Oto hırsızı? Lan Polis Torun o işi polis olmadan önce, o da canı sıkılıyor diye, sırf bir kere, tamam hadi bilemedin üç kere yaptıydı. Vay kitapsız. Tabancasını çekip horozunu indiriyor. İmanıma yakarım hepinizi anarşikler. Kalkın gidin dedim yoksa elimden bir kaza çıkar.
Ham’fendi kendini korkuyla yere atıyor. Manav dondu kaldı. Korkmaz korkmasına da hıyarağasının elinde nereden baksan tabanca var. İşçinin sinirden eli ayağı titriyor. Şunun ağzına iki tane çaksa yeridir ama yine de sinirine hâkim. Ama Öğrenci, gençlik işte, onca ağır lafı kaldıracak değil ya.
Polis Torun’a doğru iki adım attığı anda…
Vurdu. Manyak, vallahi Öğrenci’yi vurdu. Dağ gibi delikanlı küt diye.
Tabanca ardından, gözleri faltaşı gibi açılmış İşçinin tam göğsüne doğruluyor. Yiğidim aslanım tek kurşunda…
Polis Torun ardından Manav ile göz göze geliyor. Manav taş kesilmiş, dili dişi kilitlenmiş. Polis Torun desen diğer yanda o da öyle. Parmağı tetikte ama çekecek mecali yok. Bir şey, nedir bilmediğim bir şey, belki yere oluk oluk akan kan, belki Manavın gözündeki öfke, belki de sağdan soldan gelen çığlıklar tetiği çekmesine engel oluyor. Öylece tabancayı havaya fırlatıp ardına bakmadan, korkuyla koşmaya başlıyor. Nereye koştuğunu bilmeden.
Demokratik Hacı Dayı heykelinin karşısı boydan boya kızıl kan şimdi. Kaydırı Kuppak meydanı kana bulandı.