
Fuat Sevimay: Demokratik Hacı Dayı - Final
YETER
Birkaç yıl önce, Kaydırı Kuppak’ta böyleyken böyle birtakım olaylar yaşanacak, Kaydırı Kuppak yerel seçimden sonra dön dolaş memleketin ana gündem maddesi olacak, televizyonlarda gazetelerde durmadan adı anılacak deseler kimse ummaz, bunları söyleyene de deli diye bakarlardı. Neler neler yaşandı yahu. Dayı’nın başına gelenler, Sayın Başkan’ın başına gelenler, Kayyum Başkan, Hoca Efendi derken, gazetecisi, kameramanı, röportajı, şikâyeti, gösterisi pe heeey. Bir de arada İşçi ile Öğrenci öldü ama o çok dillendirilmedi nedense. Neyse ki tüm bu olaylar, Hoca Efendi ile iş birliğine giden Kayyum Başkan’ın tek adam rejimi ve masaya demir yumruğunu vurmasıyla hızlıca duruldu. Memleketin geneli de bir haftalığına hararetle Kaydırı Kuppak tartışmışken, şimdi artık yeni konulara yer açabilmek için, Anadolu’nun bağrındaki bu şirin ilçenin adını hızlıca unuttu.
İlçeye sükûnet ortamı hâkim oldu ve olaylar duruldu durulmasına ama nefret tohumu ekilmişken, millet birbiriyle selamı sabahı kesti. Tamam yahu, selam da vermesinler, kimileri sağ kaldırımdan kimileri sol kaldırımdan yürüsün, kimisi şu çarşıya kimisi bu pazara gitsin ne olacak. Yeter ki sessizlik olsun.
Kaydırı Kuppak’ta homurtular da kesildi sayılır çünkü homurdanmak Kayyum Başkan’ın pek yerinde hamlesiyle kanun hükmünde kararname ile de yasaklandı. Homurtudan yılmış, başları şişmiş belediye meclis üyeleri, kararnameyi hızlıca onaylarken, torba kanun diye osuruk bir iş icat edip araya kendi menfaatlerine birkaç karar da sıkıştırdılar ki o akçeli işler de bir avazda aradan çıksın, Kaydırı Kuppak’ın, yani tüm ilçenin değilse bile birkaç kişinin kalkınmasının önü hızlıca açılsın.
Bu arada homurtular kesildi sayılır diyorum çünkü halen rahatsız, kanuna, nizama, kararnameye uymayıp ısrarla homurdanan tek bir kişi kaldı. O da Heykeltraş. Arada bir çarşıda dolanırken homur homur homurdanmasını herkes duyuyor ya deli midir nedir deyip gülüp geçiyorlar. Heykeltraş’ın adı öylece dön dolaş Kaydırı Kuppak’ın delisine çıktı.
Deli diyorlar da biri çıkıp neden delirdin diye sormuyor arkadaş.
Kaç kez belediyeye gitti, Müşavir’i buldu, Demokratik Hacı Dayı Heykeli için hak ettiği ödemesini sordu ama elle tutulur bir yanıt alamadı. Heykeltraş, Kayyum Başkan’ı görmek istiyor ama işin başında, aslansın kaplansın, sen yaparsın, diyen Başkan Efendi şimdi makamına bile kabul etmiyor. Beyimiz, malzemeyi biz verdik, yeri biz gösterdik, o da işte pratik yapmış oldu, daha ne ödemesiymiş, diyesiymiş.
Heykeltraşın en çok da son gidişinde yine kapıdan çevrildiğinde Kayyum Başkan’ın, heykelin bastonunu kırmış, kafamın tepesini attırmasın, bastonu ona ödetirim, demesi ağırına gitti. Baston yapmayalım kırılır, dediydi Heykeltraş. Demedi mi? Dedi!
Heykeltraş o lafı duyduğu gün gidip hışımla belediyenin karşısındaki kahvehaneye oturdu. Demli bir çay söyledi. Kahveci Çırağı’nın, ne homurdanıyorsun lan deli, demesine bile pek kulak asmadı. Tıfıl oğlanların bile diline oyuncak oldu, vay canına yandığımın dünyası, vay ocağı sönesi Kaydırı Kuppak.
Kahveci de çay ocağının arkasından, Heykeltraş’ın gözünün içine baka baka hesap defterini sallıyor, hesap kabardı, bundan böyle çay yok demeye getiriyor. Vay yalan dünya, vay zalim dünya vay.
Bir şey yapmalı hey bir şey yapmalı.
O sıra masaya ilçenin olaylarını internette yazan gençlerden biri geldi. Selam verip masaya oturdu. Hayırdır, dedi. Canın sıkkın gene.
Heykeltraş başını kaldırdı. Tamam ya canı sıkkın ya gene de birinin gelip hatır sorması, hayırdır demesi, Sait Faik’in yazdığı gibi hişt hişt diye seslenmesi iyi geldi bak. Aman benim canımın sıkıntısı bildiğin mesele, dedi. Onu boş ver de ne olacak bu Kaydırı Kuppak’ın hali? Onca olay yaşandı, İşçi’nin Öğrenci’nin adını anan yok. Manav ile Ham’fendi halen içeride, üzerlerine bir de örgüt üyeliği suçlaması atılmış. Kimseden çıt çıkmıyor, senin internette yazan diğer iki arkadaşın, sonra ilçenin tek yerel gazetesi sus pus halde. Milleti zaten hiç saymıyorum. Bir kısmı korkudan sus pus olmuş, bir kısmının ise haberleri bile yok. Ne olacak bu işler böyle?
Şu diğer iki arkadaşla yerel gazete, diyor Genç, Kayyum Başkan’dan yemlenir oldu. Geçtikleri tüm haberler fotokopi. Kaydırı Kuppak nasıl güzelleşti, hepimiz nasıl mutluyuz, ilçenin takımı nasıl da harika falan filan. Fasa fiso sırf şak şak senin anlayacağın. Kayyum Başkan bir ara Müşavir eliyle beni de makamına çağırdı, yeğenim seni belediye bütçesinden yazın tatile gönderelim, ayrıca üstüne birkaç takım elbise aldıralım, dedi de sağ ol Başkan’ım, satılık değilim, deyip çıktım.
Aferin lan, diyor Heykeltraş. Aferin. Acımızdan ölmeyiz ya insanın bir de onuru var.
Tabii, diyor Genç. Ölmeyiz ölmesine de ertesi gün babamın dükkânına zabıta, yangın tüpün yok diye ceza kesmiş. Babam haklı olarak, bu da nereden çıktı diye dellendi. Adama diyemedim, böyle böyle oldu diye.
Heykeltraş dudaklarını kemiriyor. Ah ulan, diyor. Ah ulan. Parayla pulla bizi terbiye ediyorlar. Canlarımız gitti, ona bile doğru dürüst yanamıyoruz da üç beş kuruş hesabı yapıyoruz daha. Bizim evin de doğalgazı halen kesik. Soba kurduk ya odunu kömürü son demlerinde. Anam azıcık yakıyor, azıcık söndürüyor. Gündüzü konu komşuda geçiren, akşam evde üç kat hırka ile oturan anamın yüzüne bakamıyorum.
Heykeltraşın çayı bitmiş. Çırağa el ediyor ki tazelesin. Ama yok. Tıfıl oğlan pis pis sırıtıp gözüyle tezgâhın ardını mimliyor. Kahveci orada. Elinde halen hesap defteri. İnternette yazıp çizen Genç durumu çakozladı. Hışımla kalkıp tezgâha gidiyor, ayıptır Enişte, diyerek hem kendine hem Heykeltraş’a çay koyuyor.
Heykeltraş’ın dudağı seğiriyor. Bir şey yapmalı ama ne?
Geçenlerde Enişte’me, diyor Genç, hayatını kaybeden İşçi’nin fotoğrafını kahvenin duvarına asalım, hem senin hem bizim akrabamız olur, anısını yaşatalım, dedim. Başımıza iş çıkarma dedi. Öyle ağırıma gitti ki. O kadarını bile yapamıyoruz, elimiz kolumuz bağlandı. Protesto diye tek yapabildiğimiz kalkıp kendimize çay koymak.
Heykeltraşın dudağı seğiriyor. Bir şey yapmalı ama ne? Birden, daha çayının yarısı dururken, dur bakalım, deyip ayaklanıyor. Gözünde bir kıvılcım. Hayırdır inşallah. Genç’in omzunu tapıklayıp kahveden çıkıyor.
Daha üç adım gitmişken bir an duraklıyor. Dönüp, İşçinin fotoğrafını duvarına astırmayan Kahveciye okkalı bir küfür mü etse? diye düşünüyor ama sonra vazgeçiyor. Değmez.
Kaydırı Kuppak’ın akşam alacası bürünmüş sokaklarını geçiyor. Anasıyla birlikte yaşadığı evine varıyor. Ev yine buz kesmiş. Sen misin oğul? diyor Anası. Yemeğin hazır, sobanın üstünde, yeyiver.
Heykeltraş kendine bir tabak mercimek koyup hızlıca, ağzını yaka yaka yiyor. Sonra gidip somyadaki Anasının yanına oturuyor. Kadıncağız büzüşmekten el kadar kalmış, üşümüş elleri yumuk yumuk. Heykeltraş Anasının ellerine sarılıyor. Anam, diyor, benim az işim var birazdan çıkacağım, bir zaman da eve gelemem, meraklanma. Ver elini öpeyim.
Anasının, hayırdır, nedir ne değildir, demesine kalmadan ayaklanıyor. Geçip evin arkasındaki kömürlükten, heykel yontarken kullandığı koca çekici alıyor.
Diline Magosa Limanı’ndan bir ıslık eskisi kondurup, omzunda çekici, yere daha sağlam basa basa, keyif değilse de güvenle, kendine ve vicdanına güvenle meydana doğru yürüyor.
Akşam iyiden iyiye çökmüş, dükkanlar kapanmış, in cin top oynuyor. Kaydırı Kuppak evlerine çekilmiş. Burası böyledir, gece ölür, gündüz dirilir. Heykeltraş, geceleyin de yaşayan kentleri ilçeleri özlüyor.
Gözüne belediye binası, özellikle de Kayyum Başkan’ın makam odasının camı ilişiyor. Şöyle usturuplu bir küfür savursa. Değmez! Heykeltraş bir an duraklıyor. Niye değmesin ki lan? İçinden ne geçiyorsa söyle gitsin.
Muktedir mabadında dolanan, Hoca Efendi eli öpen bütün bokların lağımı! Şu güzelim Kaydırı Kuppak’ı karanlığa boğmuş, ormanları kesmiş, kadını eve hapsetmiş, alın terine çöreklenmiş, iş cinayeti işlemiş bütün piç kuruları! Ali’ye tekme atmış, Ethem’e silah çekmiş leşler! Götünüzde basur çıksın, ciğerinize bit düşsün, sürüm sürüm sürünün.
Oh canına değsin. Heykeltraşın içi soğuyor.
Sonra, cesaretle Demokratik Hacı Dayı Heykeli’ne doğru dalgın iki adım atıyor. Tam o ara çalan kornayla kendine geliyor. Kömür kamyonu.
Kamyoncu, Hacı Dayıya çarptığı için taksiratla adam öldürmek suçundan içeride. Kamyonu kardeşi devralmış. İşte o Kamyoncu Kardeş kabinin camını aralayıp, hayırdır dostum bu saatte, diyor.
Yok bir şey ya az canım sıkıldı da.
Kamyoncu Kardeş eyvallah deyip gaza basıyor ama şu saatte elinde kocaman çekiçle dolanan Heykeltraşı da merak etti. Başına bir iş çıkartmasa. Öylece az ilerledikten sonra ışıklarda sağa çekip dikiz aynasından arkayı kesiyor.
Heykeltraş heykelin önüne geliyor, kafasını kaldırıyor. Meydandaki lambanın ışığı takkeye vurmuş. Lan, diyor, içinden sırf şu takkenin desenleri için üç gün uğraştım. Sonra çekicini kaldırıp tak diye takkeye geçiriyor. Yetmedi, bir daha. Oradan Hacı Dayı’nın sakalına geçiyor. Sakal da iki çekiç darbesiyle kütür kütür aşağıda.
Derken Heykeltraşın omzunda bir el. Anam o kim?
Heykeltraşın ödü patladı. Kamyoncu Kardeş’miş neyse ki! Ver, diyor Kamyoncu, iki tane de ben vurayım. Heykeltraş'tan aldığı çekiçle o da heykelin sağını solunu darmadağın ediyor. Sonra dönüp, hadi gidelim, diyor.
Beraberce geçip kamyonun kabinine kuruluyorlar. Teypte Feryal Öney tatlı tatlı söylüyor. Evini başına yar yar yıkar da giderim. İkisinin de yüzünde huzurlu bir gülümseme. Az sonra o gülümseme çın çın bir kahkahaya dönüyor. Canlarına değsin.
Kaydırı Kuppak arkalarında kalıyor. Ovayı aştılar, kamyon gecenin karanlığında dağlara doğru sardı. Şimdi ne yapacaksın, diyor Kamyoncu.
Heykeltraş bilmiyor ki ne yapacak. O ara gözüne ileride, kamyonun farının aydınlattığı yerdeki, dağın tepesine doğru giden keçiyolu ilişiyor. Beni, diyor, şu sağda bırakıver. Senin de başını belaya sokmayayım.
İyi de diyor, Kamyoncu Kardeş, dağ başıdır. Niyetin ne?
Ben, diyor, Heykeltraş, şu keçiyolundan dağın tepesine yürüyeceğim. Sabaha karşı doruğa varırım. Hem kafam dağılmış olur. Az duraklıyor, başını çevirip karanlığın ortasındaki dağa doğru bakıyor. Orada gider belki İnce Memed’i bulurum.
Kamyoncu, İnce Memed dediğin efsanedir dostum, nereden bulacaksın, diyor.
Eh, diyor Heykeltraş, o zaman, hazır çekicim elimdeyken dağın doruğuna İnce Memed Heykeli yaparım. Hiç olmazsa emeğim boşa gitmemiş, düzgün bir işe harcanmış olur.
Eyvallah, diyor Kamyoncu, eyvallah. Görürsen benden de selam söyle. Bulamaz da efsanenin heykelini yaparsan da şimdiden eline sağlık.
Heykeltraş kamyondan iniyor, gecenin ayazında, keçiyolundan dağın doruğuna doğru yürümeye başlıyor. Kaydırı Kuppak aşağıda küçülmüş, cılız, ölümsek ışıkları zar zor seçilmekte. Yukarıda gökte ise silme yıldız. Hilal de bir yandan Heykeltraş’a göz kırpıyor.
Memleketse burası da memleket, diyor Heykeltraş, olmadı şu hilalin şu yıldızların altında vicdanımla yaşar giderim. Yeter ki başım dik olsun.
N’olacak.