
Ceyda Sevgi Ünal: Isabella
Bu kez kararlıyım. Ne kadar kafam bulanık olsa da başaracağım. Üç tane aldım sabah sabah o antidepresandan. Adam olsam on alırdım, yirmi alırdım, kutu kutu alırdım ama yok ben yataklarda ölecek insan değilim. Yıllarca fotoğraflarım sosyal medyalarda gezsin istemem. O kadar kitabı, ödülü olan ünlü yazarın bir derdi varmış meğer diye arkamdan konuşmasın kimse.
Nusret, Kadıköy Eminönü vapurunda yüzü allak bullak dik oturmaya çalışıyor. Arada derede bir yerde yapmalıyım ama önce bir sigara tüttürmeden gitmek yok. Aslında bu kaçıncı denemem. Her seferinde kendimi Eminönü’nde balık ekmek yerken buluyorum, ulan köftehor senden hiçbir şey olmamış, olamaz da diyorum. Dönüşte niyetleniyorum ama bir de bakıyorum güvertede elimde bir bardak çay. İnternette, intihar edememe alışkanlık mı diye araştırmam da hiç sonuç vermedi. Sadece önünde sonunda bu denemeleri yapanların başarılı olduğunu öğrenince sevindim ama. İşte o gün bugün, eminim.
Nusret, karşısında oturan göbeği açık iki kıza bakıyor. Cadı tırnaklı ikisi de. Telefonlarından gözlerini kaldırınca biri diğerini dürttü. Tanıdılar mı ne? Şurada kalmış yarım saatim. Tanısın tanımasınlar umurumda değil. Benim tek korkum iyi yüzme bilmem. Rekorum, madalyam var kardeşim. Bazen intihar etmek istemediğimi düşünüyorum. Yatakta ölmeyi beğenmeyişim onu gösteriyor. Mazeret çok bende yani. Kesin can havliyle başlarım yüzmeye Martin Eden gibi. Sonra ver elini artık boğaz mı desem, Karadeniz’e mi bilmem. Bedenim uyuşuk olduğundan fazla mücadele edemem herhalde. Nusret’in başı ara ara göğsüne düşünce doğrulmaya yelteniyor. Keşke beş tane alsaydım antidepresandan.
Artık aşağıda kenara oturup bir süre sonra beklediğim hamleyi yapmalıyım. Karaköy’e az kaldı. Herkes inerken kargaşaya gelir fark edilmem umarım. Tabii akıllının biri beni kurtarmak için atlamazsa.
Karşısında oturan kızlar kalkınca az ötedeki kadına dikkat kesiliyor. Gözlüklerini burnunun üstüne indirmiş, gözlerini birbiriyle oynaşan dalgalardan ayırmayan kadın huzursuzca kıpırdanıyor. Güneşin yer yer pembeleştirdiği bembeyaz teni çok dikkat çekici doğrusu. Benim son güneşlenmem olduğunu ise kimse tahmin edemez.
Bu adam da nereden çıktı? Gözü üzerimde. Bir iki dakika içinde kavuşacaktım İsa aşkına. Karaköy’de iner mi? Boğaz vapuruna binmeliydim ama bu hattı tarif ettiler. Buralarda bir yerlerdeymiş benim gibileri eski haline döndüren burgaç. Her denizin bir bölümünde olurmuş öyle noktalar. Nereden nereye değil mi Isabella?
Nusret’in başı git gide düşmeye başlıyor. Bacak bacak üstüne atmış kadının ayaklarına diktiği gözlerini zor aralıyor. Demirleri aşmak için güç toplaması gerektiği düşmüş omuzlarından belli. Kendini zorlayarak cebinden bir sigara çıkarıyor.
Nasıl olacak? Belki bu sigarayla kendime gelirim. Kadından etkilendim. Uzun yıllardır özlem duyduğum kokusu var. Şu diriliğe bak, her erkeği baştan çıkarır.
Sigara etkisini gösterince Nusret’in açılan gözleri kadının çatalında geziniyor bir ara. Kadının çantasının, telefonunun olmadığını hayretle fark ediyor.
Isabella, adamın uzattığı sigarayı alıyor. Aslında içmezdim ama birkaç aydır ne yapacağımı bilemediğimden içmeye başladım işte. Aniden oldu her şey. Bedenimde hissettiğim o kıpırtılar. Özellikle bacaklarımda, kollarımda. Önce önemsemedim, alerji sandım saf saf. Sonra kim olduğumu ve geçmişi anımsayınca... Kafama dank etti tabi. Vakit gelmişti demek. Ve sonra bedenimin pullanması... Her kılımın kökünden bir pul çıkacaktı eskisi gibi. Ne tuhaf değil mi, durduramayacağımı bile bile cildiye uzmanına gittim. Bir şeyim yokmuş canım, çok sağlıklıymışım. Ben aslında deniz kızıyım desem psikiyatriye yönlendirirdi kesin. Portekiz’de krupiyelik yaptığım sıralar bana âşık olan kocama da söylemek isterdim ama dinlemedi. Zaten inanmazdı, eminim. Peşine takılalı yirmi yıl oldu. Hiç incitmedi beni. Sanki pullarımın olduğunu biliyormuş gibi hep öyle nazik sevdi ki deniz aklıma bile gelmedi. Birkaç aydır başım ağrıyor diyerek savuşturduğum sevişmelerimiz için sabrının tükendiğini hissediyorum. Ters cevaplarından anlıyorum bunu. Hatta akşamları telefonundan gözünü ayırmaması şüphelendirmeye başladı beni. Bu dünyayı sevdim ama kocamı daha çok sevdim. Ayrılığımız onu da beni de yıkacak.
Nusret, bu kez de balık ekmek yer dönersen yuh derim sana. Vapur Karaköy İskelesi’ne yanaşıp yolcular inmeye başlarken kadınla adamın ikinci sigaraları da bitiyor. Adım Nusret, sizinki ne sorusuna Isabella yanıtını veren kadın, yabancı mısınız sorusunu da dalgaların sesine yolluyor.
Bıktım bu sorulardan. Ah ninem, denizin altında ne rahattık, nasıl güzel geçiyordu günlerimiz. O pislik ahtapot kral bana kafayı taktıktan sonra değişti her şey. Ninecim, ahtapotun kollarını bağlayacak büyüyü yapabilirdin. Onun yerine pullarımdan arındırıp kuyruğumun yerine bacaklar koyarak kıyıya çıkardın beni. Seni bir daha görememek ahtapotun koynuna girmekten daha acıydı. Bu ahtapot hıncını anlayamadım hiç. Kadim bilgilerimizi elime tutuşturduğunda için rahattı. İstediğim zaman belli noktalardan denize girip deniz kızı olabilirdim ama bu zamana dek hiç gerek duymadım buna.
Eminönü’ne kırılan dümen, vapuru nazlı nazlı ilerletirken Isabella, benim gitmem gerek diyerek ayağa kalkıyor. Nereye, diyebiliyor Nusret. Sadece nereye. Her şey bir anda oluyor. Deniz, kadına olan özlemini dalgalarının coşkun alkışlarıyla gösterirken Nusret ardından donakalıyor. O yöne üşüşen henüz vapurdan inmemiş yolcuların soru yağmuruna cevap veremiyor, ağzını açamıyor bir süre
Sonra Eminönü’ne gelene kadar yerinden kıpırdamadan tekrarlayıp duruyor: Ben yapacaktım, aslında ben yapacaktım...