
Ayça Erdura: Arkası Şiir - Feyyaz Kayacan
Bu ay arkası şiir köşemde Feyyaz Kayacan ile birlikteyiz. Severek, hayran kalarak, öğrenerek, hayret ederek okuduğum bir yazar.
Çocuktaki Bahçe, Gibiciler, Cehennemde Bir Yusuf, Bir Deli Değilin Defterleri, Sığınak Hikâyeleri, Şişedeki Adam, Hiçoğlunun Serüvenleri ile çıktığım yolculukta imgeler dünyasında tamlamaların efendisiyle buluştum.
Feyyaz Kayacan Türk Dili (Kayacan 1963: 192) dergisindeki öykü anlayışından söz ettiği yazıda gerçekçi bir yazar olmadığını ifade eder. Bu nedenle de çoğu öyküsünde bir destan niteliğinin göze çarptığını belirtir. Flaubert’in “Madam Bovary romanında kimi anlatıyorsunuz?” sorusuna “Kendimi,” cevabını verdiğini hatırlattıktan sonra, kendisinin de Sığınak Hikâyeleri’nde “Postacı Kızı Vera” öyküsü ile kendi iç âlemindeki ölüme karşı direnmeyi anlattığını belirtir. Kayacan, adı geçen yazıda öykülerini nasıl yazdığını da anlatmaktadır. Yazarın belirttiğine göre öykü ilk olarak toprağa düşen bir tohum gibi veya bir ses olarak ortaya çıkar. Bu şekilde beliren öykü konularını ayrıntıya girmeden not eder. Bir öykünün sanatçının içinde iyice olgunlaşmadan kâğıda aktarılmasını sağlıklı bulmaz. Bu durumun, yazarın hayal gücünü, yaratma yeteneğini kısıtladığını düşünür. Öyküyü kaleme almadan önce aylarca iç dünyasında yaşadığını ifade eden Kayacan, metin zihninde olgunlaştıktan sonra ona kesin bir şekil arayıp bulduğunu ve daha sonra da onu yazıya döktüğünü belirtir. Kimi zaman da yazmak istediği şey ile yazdığı şey birbirinden farklı olur. Yazar, “şair kafalı” bir insan olduğu için öykü ve şiiri birbirine çok yakın türler olarak değerlendirir. Onu, öykü yazmaya sevk eden en önemli neden ise öykünün şiir gibi işlenmeye uygun bir tür olmasıdır.
Kayacan, aynı yazıda dil anlayışı hakkında da bilgi verir. Yapmak istediği asıl şeyin dili zorlamak olduğunu ifade eden yazar, bunu yaparken de yine dilin sunduğu olanaklardan yararlanmak gerektiğini belirtir. Kayacan’ın “dili zorlamak” şeklinde tanımladığı tavır, öykülerinde tercih ettiği imgesel ve soyut dildir. Bilhassa verili dil anlayışından uzak durmaya çalıştığını ifade eden ve öykülerini kaleme alırken özellikle günlük dilin deyim, atasözü gibi imkânlarından yararlanan yazar, bunu yaparken bile dili zorlar. Ana dilini önemsediğini onunla iç dışlı yaşadığını, Türkçenin kendisi için bir algılama ve yansıtma kaynağı olduğunu belirten yazar, bir kelime işçisi olduğunu, kelimeye çok değer verdiğini vurgular. “Kelime bir heykeldir,” der ve ona hangi açıdan yaklaşılırsa yeni anlamlar kazanacağını ifade eder. Kelimenin kâğıt üzerinde yazarın buyruklarını bekleyen bir köle olmadığını belirtir.
Dili zorlamak, dilin sunduğu olanaklardan yararlanmak derken Tüyden Az şiirimde bulunan dönüşük palindromlardan bahsetmek gerekir. Palindrom bir yöne olduğu gibi öteki yöne de giden anlamını taşıyor. Hem yüzden hem tersten okunuşu aynı olan kelimeler. Tüyden Az şiirimde yanlarda bulunan dörtlükler bu kelimelerle yazılmıştır. Batı dillerinde, son iki yüz yıldır İngilizcede tümcelerin yanı sıra oldukça uzun dönüşük paragraflar, dize, koşuk hatta küçük öykü kurma çalışmalarıyla karşılaşılıyor. Behçet Necatigil’in çeşitli yönlerden okunmak üzere tasarlanmış dizeleri vardır.
Hıristiyanlığın erken dönemlerinden kaldığı sanılan aşağıdaki örneğin özelliği ise yüzden ve tersten olduğu kadar yukarıdan ve aşağıdan da bozulmadan okunabilmesi ve sözcük karesi oluşturmasıdır.
S A T O R
A R E P O
T E N E T
O P E R A
R O T A S
Yorumsal anlamı, Tanrı kendi yapıtını (yarattıklarını) tutar (korur, sakınır)
Dönüşükler gerçekten ilgi çekici ve gizemli bir alan olarak keşfedilmeyi bekliyor.